Sâliha Sultân Çeşmesi ve Sebîli - Azapkapı

Mâ-hasal bu âb-can-bahşâ ile
Oldu şâdan rûh-i pâk-i Mustafa
Ânı da cennetde sîr-âb eyleye
Sâki-i Kevser Ali-yyi Mürtezâ
Didiler âb-ı hayatın vasfını
Gûş idüb söylersin amma Vehbiyâ
Bâri bir mümtâz târih eyleyüb
Vâlide Sultânın iç hayrina mâ

Beş köşeli bir plana dayanmakta olan bu eser, Azapkapı’daki Çeşme Meydanı’nda Sokollu Mehmed Paşa Câmii’nin arkasındadır.

Tersane Caddesi’ne bakan iki yüzünde birer çeşme bulunmakta olup iki cephenin birleştiği köşeye yarım daire şeklinde bir sebîl oturtulmuştur.

Sebîlin üç penceresi bulunmakta olup, bu pencereler sütunlarla birleştirilmiş ve her biri çok güzel şebekelerle örtülmüştür. Binanın gerek sebîli, gerekse çeşmeleri koruyan geniş ve işlemeli saçağı ve üzerinde irili ufaklı kubbeler bulunan kurşun kaplı basık bir çatısı vardır. Yapının merkezindeki kasnaklı büyük kubbe yine kasnaklı sekiz kubbe ile çevrilmiş, ayrıca sebîlin üzerine aynı tarzda orta boy bir kubbe oturtulmuştur.

 

Rivâyet odur ki; Azapkapı civarında dolaşırken küçük bir kız çocuğunun kırık bir testi ile çeşme başında ağladığını gören Sultân IV. Mehmed'in zevce-i muhteremesi ve II. Mustafa’nın vâlide-i muhteremesi Emetullah Gülnûş Vâlide Sultân, çocuğa bir miktar para gönderir lâkin çocuk, testinin parası için değil, vazîfesini yerine getiremediği için ağladığını söyler. Çocuğun bu sözleri vâlide sultânın çok hoşuna gider ve bunun üzerine vâlide sultân, ailesinin izniyle onu saraya aldırır. Evlenme çağına gelince haremin gözdelerinden biri olan bu kız, devrin pâdişâhı II. Mustafa ile evlenir, Sâliha Sultân olur. I. Mahmud Han'ın vâlide-i muhteremesi Sâliha Sultân, çocukluğunun geçtiği Azapkapı'da bir çeşme ve sebil yaptırmak arzu ettiği için Sultân I. Mahmud, bu çeşme ve sebîli vâlidesi adına H. 1145/ M. 1732 senesinde yaptırmıştır.

Sebîlin Batı yanında, sağdaki çeşmenin kitâbesi

Menba’-ı âb-ı zülâl-i merhamet
Lücce-i pür-cûş-ü ihsân-ü sehâ
Devha-i pür-berk-ü bâr-i saltanat
Şemş-i ismetmâder-i zıll-i Hüdâ
Vâlide Sultân ki itmiş âleme
Dest-i cûdün maksem-i âb-ı atâ
Zikr-ü fikri bâkiyât-ı Sâlihât
Kârı hayrat-ı hasândır dâimâ
Fi sebîl-i’-llah nice âsâr idüb
Eyledi kesb-i rızâ-yi Kibriyâ
İşte ez-cümle bu dil-cû çeşme kim
Teşne-lebdir Hızr ü İskender ana
Cârî hâfızlar gibi her lûlesi
Sûre-i Kevser okur subh ü mesâ
Mâ-hasal bu âb-can-bahşâ ile
Oldu şâdan rûh-i pâk-i Mustafa
Ânı da cennetde sîr-âb eyleye
Sâki-i Kevser Ali-yyi Mürtezâ
Didiler âb-ı hayatın vasfını
Gûş idüb söylersin amma Vehbiyâ
Bâri bir mümtâz târih eyleyüb
Vâlide Sultânın iç hayrina mâ
Sene, 1145

Sebîlin Doğu yanında, soldaki çeşmenin kitâbesi

Hazret-i Vâlide Sultân ya’ni
Mâder-i hazret-i Sultân Mahmud
Matla’-ı şems-i hilâfet ki anın
Fer’idir sâye-i Hallâk-ı vedûd
Amel-i Sâlihadır sa’yi müdâm
Kârıdır kesb-i rızâ-yi Ma’bûd
Havz-ı himmet kereminden memlû
Feyz-i re’fet eserinden meşhûd
İşte ez-cümle bu âsârına bak
Lâzım ise eğer ityân-i şühûd
Nice kez yandı yıkıldı Galata 
Gösterüb tab-ı utaş âteş-ü dûd
Kimse sû serpmedi illâ keremi
Komadı teşne-leb-i tab-âlûd
Hacı A’mâ dinilen semte idüb
Çeşme açmağla ilâc-ı bihbûd
Oldu bir hayre muvaffak ki olur
Ecri cennetdeki havz-ı mevrûd
Hem anın hrm şrh-i devrânın ola
Ömr-i Hızr il zemânı memdûd
Oldu târihe sezâ ey Vehbî
Çeşme-i Vâlide-i Han Mahmûd
Sene, 1145

Sebîlin kitâbesi

Vâlide Sultân-ı âli-şân-ı himmet-meşrebin
Ayn-ı cûdünden gel ey leb-teşne şîr-ü şekker iç
Devr-i İskender’de olsa Hızr dirdi gösterüb
İşte mâ ayn-ül-hayatı buldum ey İskender iç
Tıfl-ı müdrik lûlesin  virmezdi sedy-i dâyeye
Dîseler ister su iç isterse şîr-i mâder iç
Sû-be-sû gûyâ lisân-ı lûle ile çeşmeler