Fasıl 04 - Baskın basanındır

Dördüncü fasıl,

Kırk kadırgalık kâfirin kırıldığına,
Cezayir'e yerleştiğimize,
Hayın Telis Beyi'nin İspanyol'a sığınmasına,
Oruç Reis'in Tilmisan'ı almasına ve 
Vahran kâfirlerine

dairdir.

  • Papazların kafirleri kandırıp üzerimize göndermesi
  • Kafir Ceneral'in sevinmesi
  • Gazilerin kafir üzerine gazaya niyet etmeleri
  • Baskın!
  • Papazların yüzü kara olması
  • Kafir yakasına sıyırdarak Cezayir'e gidilmesi
  • Cicel'de
  • İbadet ü tâat ve zevk ü safâda olunması
  • Tilmisan'da olanlar
  • Bu hizmet bizimdir
  • Ey kafirler, elimizden kande halas olursunuz!
  • Eğer mürtedlikten vazgeçip
  • Ehlen ve sehlen!
  • Her kim eşek, biz semer
  • Oruç Reis'in sefere çıkması
  • Katli helaldir!
  • Oruç Reis'in hayının boynunu vurdurması
  • Tilmisan'ın alınması
  • Vahran kalesi kafirleri
  • Elli çadır asker bana yeter

Kafirler kırk pare mükemmel kadırgalar donatıp önce Halk-ul Vâd altına baş vurdular. Amma benim bu hazırlıklarından haberim vardı. Tehlikeli yerleri hep evvelinden hazır müheyyâ eylemiş idim. Kafirler hiç bir şey yapamayıp gerisin geri hüsran içinde çekip gittiler.

Ümmet-i Muhammed bize azim hayır dualar edip "Allahu teala senin eksikliğini bize göstermesin!" dediler.

Gayet ferasetle hareket etmiş idik. Kafirlerin de kalbine Hakk'ın inâyeti ile ziyâdesiyle korku düşmüştü. Ağlayan ufak çocuklarını "Hızır Reis geliyor! Şimdi seni yer." diye korkuturlardı.

Bu sefer de kırk pare kadırganın Halk-ul Vâd altına varıp baş vurup, bir poh yemeyip hüsranla dönüp gittikleri kafir yakasında duyulunca, ye's ü mâteme gark oldular.

"Gök tanrısı bunlara yardım eder. İmdi azizler hıristiyanlardan yüz çevirmişe benzerler." diye beş altı yüz domuz kurban edip azizlerin habis ruhları için kiliselerine üleştiler.


Papazların kafirleri kandırıp üzerimize göndermesi

Hediyeleri ve kurban edilen domuzları alan yalancı papazlar, kafirlere;

"Size müjdeler olsun ki, azizlerin ruhlarına sadaka için eyledikleriniz azim makbule geçti: "O hıristiyanlarda hatırımız kalmış da yardımı onlardan kesip, kafirlere vermiş idik. Amma şimdi bizi ululayıp, papazlarımızın hatırlarını yaptılar, gönlümüz hoş oldu. Artık haydutlar münhezim olacaklardır. O kırk pare takım kadırga takımlarını bozmayıp varsınlar. O diyavolo Hızır Reis'in karındaşı Oruç Reis'in elinden Cezayir'i alsınlar. Pazar yerinde kılıçtan geçirilen hıristiyanların kanlarını ödetsinler. Artık bu senenin fırsatını hıristiyanlara verdik", dediler diyerek, şeytan papazlar sahteden bir de kağıt uydurdular.

Bu kağıdın suretini istanpa edip, güya "İşte bu mübarek kağıdı da azizler verdiler" deyu, vilayet vilayet dolaştırıp, kafirleri ayaklandırdılar.


Kafir Ceneral'in sevinmesi

Mel'ûn-u ebedîler de buna pek sevinip "Gayri haydutların naturası döndü, devran bizimdir. Bu işi te'hir etmeyelim." deyu, hemen telaşla donanmaya haber uçurdular.

Haberci donanmayı bulup Kral'ın nâmesini Ceneral'e verdi. Ceneral de divan toplayıp okuttu.

Nâme şöyle idi:

"Nâmem sana her kande ki yetişir ise, iki bir etmeyip, varıp Cezayir'i Oruç Reis'in elinden kahren ve cebren alıp, hıristiyanların hakkın alasın. Sakınıp elem çekmeyesin. Azizler fırsatı hıristiyanlara vermişlerdir. Sizin Halk-ul Vâd altına varıp o diyavolo Hızır'a zafer bulamayışınızın sebebi, azizlerin bizlere bir miktar hatırları kırıldığı içinmiş. Hele şimdi kemal mertebe hatırlarını aldığımızdan suçumuzu affeyleyip, fırsatı bizlere vermişlerdir. Göreyim sizi adam gibi hareket edesiniz."

Bu nâmeyi alan Ceneral çok sevinip, cevabını yazıp

Başım üzre tapun her ne ki ferman buyurur,
Kul ne tutmaya ki anı Sultan buyurur

dedikleri gibi, Kral'a haber yollayıp, kendileri kırk pare kadırga olmak üzere Cezayir'e gelip lenger-endaz olup yattılar.

Oruç Reis gayret-i hamiyyet kuşağını kuşanıp, başını sabaha kadar secdeden kaldırmadı. Hüdâ-yı perverdigârdan meded talep edip, "Allah'ım müslümanları kafirlere karşı kavi eyle!" deyip ağladı.


Gazilerin kafir üzerine gazaya niyet etmeleri

Sabah olup, güneş baş gösterip, nûruyla alemi rûşen eyleyip, deryalara ışıklarını döktüğü vakit, gaziler pâk abdest alıp temiz olmak üzere "Kafir üzerine gazaya niyet ettim." deyip, her birisi silah sandıklarını önlerine çekip, harp aletlerini hazır eylediler.

Sînelerini zırhlarla örtüp güya ki hemen yedi başlı ejderhaya döndüler. Burç ü bârû üzerine bayraklarını dikip, toplarını atıp, hazır müheyyâ oldular ve Cenab-ı Hak'tan yardım duası ile meşgul bulundular.

Cümlesi beş altı bin İslam askeri idi. Kafirler ise "Müslümanlarda bir şey yoktur." diye, kadırgalardan karaya sekiz on bin asker döktüler.

Oruç Reis ise gece gazilerle meşveret edip dedi ki:

"Üç bin gazi kalede kalacak ve üç bin gazi ise gece yarısından sonra benimle çıkıp dağ yoluna gidecek. Hakk'ın inayetiyle sabahleyin varıp kafirlere baskın ederiz. İş odur. İnşallahu Teâlâ bir nâm koyalım ki, kıyâmete kadar dillerde yâd olmamıza vesîle ola!"

Gazilerin hepsi "Baş üstüne!" deyip, Oruç Reis'in tedbirini ahsen gördüler. Hemen gece yarısından sonra gizli kapıyı açıp, üç bin gazi mücahit yiğitler çıkıp dağ yolunu tuttular. Yab yab kafirlere doğru çekilip gittiler.


Baskın!

Kafirler ise bu sırada karaya çıktıklarına bin peşîman olmuşlar idi. Ol gece Hak tarafından kafirlerin başına bir zulmet çöktü. Karanlık bir yağmur, ardından da kaz yumurtası kadar dolu yağdı. Kafirler sudan çıkmış tavuğa dönüp, gözü beyni şaşırıp, kendi başlarının kaygusuna düştüler.

Azizlerin yüzüne gözüne söğüp "Bize vadettikleri yardım bu mudur?" deyu birbirleriyle hırıldaşıp dururken başlarında Oruç Reis ile üç bin yiğit dilaver, kazâ-yı âsûmanî gibi, gafil kafirlere bir tüfenk alabandası vurdular. Ondan sonra da, dalkılıç olup hücûm eylediler. Bi-avni Hüdâ ve mu'cizât-ı Mustafâ kırmağa başladılar. Kafirler de şaşırıp birbirlerine düşüp birbirin kırar oldular.

Oruç Reis ise yüksek sesle, yirmi otuz bin askere kumanda eder gibi "Sağ kol! Sol kol! Orta kol!" diye emirler verir, düşmana korku salardı. Kafire öyle kılıç döşettiler ki ancak olur.


Papazların yüzü kara olması

Sabah olunca, kalede kalan gaziler baktılar ki, gece baskına giden karındaşları gaziler, kafirleri önlerine katmışlar sandallarına doğru sürüp götürürler. "Elhamdülillah, İslam askeri zaferdedir." deyu, onlar dahi mesrur oldular. Bir iki bin kadar da onlardan kuşanıp karındaşlarına yardıma geldiler.

Cezayir Arapları ise "Mücahit efendilerimiz bizden ötürü baş verip baş alırlar. Ya biz ne günümüze dururuz?" deyu, salan salanın olup, neticede kafirler münhezim oldular. Kırılan kırıldı, sağ kalanlar esir edildiler.

Esir olan iki bin yedi yüz kafir idi. Geri kalan hep kılıçtan geçti.

Gazilerden de iki üç yüz kadarı şehit düştü. Hepsini defnettiler. Rahmetullâhi aleyhim ecmaîn.

Kafirlerin ise "Azizlerin yardımı bu mu idi." deyu başları aşağı oldu, yalancı papazların ise "Talih hıristiyanların!" demelerinden yüzleri kara oldu. Allah dünyada ve ahirette yüzlerini kara eyleye, âmin.

Cezayir'i müslümanların elinden geri almaya giden kırk kadırga dolusu kafirin kırılıp esir edildiği, kafir yakasından haber alınınca, azim ye's ü mâtem edip, başları aşağı oldu. Hak Teala hüzünlerini daimâ ziyâde eyleye, asâkir-i İslâm karındaşlarımızı üzerlerine mansûr eyleye, âmin.


Kafir yakasına sıyırdarak Cezayir'e gidilmesi

Cezayir'de olanları, ağam Oruç Reis bir mektup yazarak olduğu gibi bildirdi. Ben dahi on pâre tekne ile hazır olarak sefere gitmek üzere idim. Karındaşım İshak da beraber idi.

"Tunus'a bir daha dönmeyip, varıp Cezayir'de kalalım." diye meylimiz vardı.

Oruç Reis'in mektubu da gelince, meylimiz ziyâde oldu. Zafere çok mesrûr olduk. Kuvvet ve nusret ihsân eyleyen Hüdâ-yı perverdigâra hamd ü senâlar eyledik.

Bir mübarek saatte Tunus'tan kalkıp, uygun günler sürüp, kafir yakasını sıyırdarak, kafirlerin ciğer kanların kurudarak yürüdük. On dört barça ile iki perkende korsan teknesi aldık. Barçaların yükleri, kimi barut, kimi kurşun, kimi kereste, kimi katran, kimi zeytinyağı, kimi pirinç, kimi buğday, elhasıl herşey vardı.

Barçaların içindeki kafirler hep kaçmışlar idi. Fakat perkendenin kafirlerini esir aldık. Seferimizin yirmi dokuzuncu günü selamet ve ganimetlerle Cicel limanına dahil olduk.

Cicel (Jijel-جيجل) - Cezayir  |  Google haritasında mevkii


Cicel'de

Cicel kavminin büyükleri, a'lâsı ednâsı, şeyhleri murâbıtları varıp;

"Ey Reis-ül mücahidin, hoş geldin, safâ geldin! Elhamdülillah yine mübarek ayağınızla beldemiz şeref buldu. Hak Teala uzun ömür ile sizi muammer eyleye. Kullarına siz gibi serverlerin eksikliğini göstermesin ve din düşmanlarına karada ve her nerde ki varsanız, kılıcınız altında makhûr ve perişân olsunlar!" deyu vâfir duâlar eylediler.

Cicel'de buğday kıtlığı vardı. Buğday yüklü barçalardan birini hep fukaraya üleştirip tasadduk ettim.

Oruç Reis'e Cicel'e geldiğimizi bildirdikten sonra, beş yüz yiğit gazi yoldaş ile dağa çıktım. Oruç Reis'in bildirdiği münafık bedevi şeyhini bastırdım. Meğer ol müfsid, o tarafta olan halktan bu kadar şey alıp, gâzilere bir habbe vermezdi.

Onu tutup başını kestirdim. Ne kadar malı varsa kabz ettim. Yerine bir başka şeyh diktim. Becâye kalesinin kafir beyine eskiden verdiklerinin yarısını vermek üzere ahd ü emân yazdık. Böylece oralara nizâm ve intizâm verdik.

Oradan geriye selâmet ve ganimetlerle Cicel'e geldik. Burada on gün istirahat ettik. Oruç Reis'in teknesini de denize atıp, kalafat edip, yağlattım. Kendi teknelerimizi de hazır ettik.

Cicel kalesinin müslümanları ile vedalaşıp, mübarek bir saatte çıkıp, on bir pâre kendi teknelerimiz, on pâre barça ve iki pâre korsan perkendesi ile Cezayir'e yollandık. On iki barçanın biri boş olduğundan ötekinin de buğdayını fukaraya dağıtıp boşalttığımızdan, bu ikisini kırmıştık.


İbadet ü tâat ve zevk ü safâda olunması

Elhasıl Cezayir limanına öyle bir şenlik şâdımanlık ile girdik ki, adanın burcunda olan kafirlerin yüreklerinden kan çekilip "Belanın biri yetmez iken, biri daha geldi." deyu yas mâtem eylediler.

Ammâ karındaşım Oruç Reis, gaziler ve belde halkı güruh güruh bizi istikbale karşı varıp "Hoş geldin safa geldin, yâ Reis-el mücâhidin!" deyip yalıya döküldüler.

Üç karındaş sarılışıp, dîdar görüşüp, hâl hatır soruştuk. Azim mesrûr, şâd ü handân olduk.

Biz Oruç Reis'in konağında beraber olduk. Gaziler için kışla odaları tayin olundu. Herkes yerli yerine geçip karar eylediler.

Tekneleri de kışlaya bağladıktan sonra barçaların yüklerini boşaltıp sattık. Gazâ malını, gâzilere karındaşlar gibi paylaştırdık.

Cümlesi tek doyum olup herkes âsûde hâl olmak üzere yemesinde içmesinde oldu.

Biz üç karındaş ise gece gündüz ibadet ü tâat ve zevk ü safâmızda olarak kışı orada geçirdik.

Vaktâ ki ortalık lâlezar olmağa başladıkta, gayri gâziler yab yab tekneleri çekip çevirmeye giriştiler.


Tilmisan'da olanlar

Cezayir diyarında Tilmisan denmekle ma'ruf büyük bir şehir vardı. Burası havası pek güzel bir mesire yeri idi.

Tilmisan (Tlemcen-تلمسان) - Cezayir  |  Google haritasında mevkii

Bu Tilmisan Sultanı'nın bir karındaşı oğlu var imiş, araları da biraz adâvetli imiş. Sonunda bu adam, amcası Tilmisan Sultanı'nın korkusundan bir yerde durmayıp İspanya'ya kaçmış. Varıp İspanya Kralı'na ahvâlini arz eylemiş.

Kral dahi buna ikram eyleyip, yer gösterip, tâyinat verip bir müddet yanında tutmuş.

Bunun üzerine Kralın yakını olan papazlar, "Sen ki büyük bir kralsın. Nasıl olur da sana sığınan bu adamı, Tilmisan Sultanı'na rağmen, Cezayir'de bir yerde oturtmayasın. Bu hal krallar arasında sana göre alçaklıktır. Sana gereken odur ki, şimdi sen bu Tilmisan Sultanı'nın karındaşı oğlunu Arap yakasında bir yere bey edesin. Bunun sana iki türlü faydası olur: Biricisi, ona iyilik etmiş olduğundan daima senin iyiliğinden utanır. Sen de nezaketle tırnağını Arap yakasına iliştirmiş olursun. İkinci faydası da, amcası ile aralarındaki düşmanlık daha koyulanır. Nice fitneler çıkar ve çok Müslüman ara yerde ölür gider. Bunlar hep bize faydadır." diyerek, Kral'a yol göstermişler. 

Kral da papazların tedbirlerini ras görüp, beş on pâre çektiri gemileri donatıp ve içine Tilmisan Beyinin karındaşı oğlunu koyup Arap yakasına gönderdi. Bunlar da Cezayir'e yakın Telis kalesini hile ile alıp mürtedi oraya hakim tayin ettiler. Yanına da bin silahşör muhafız kodular.

Derya tarafını korumak için de dört pâre korsan çektirisi donattılar. Bundan sonra orada kalıp Ümmet-i Muhammed'e zulm ü teaddî ile meşgûl olup durdular. Zahire gemileri yükletip İspanya'ya gönderirlerdi.


Bu hizmet bizimdir

Bunlar ola dursun, üzerinden bir yıl geçtikten sonra biz Cezayir'e gelmiş bulunduk. Oruç Reis ile buluşup Cezayir'de kışladık.

Günlerden bir gün Oruç Reis bir sohbet esnâında bize, Tilmisan Sultanının mürted olan karındaşı oğlunu anlattı. Amcası yanından firar edip İspanya Kralı yanına vardığını ve onun yardımı ile Arap yakasında beylik tutup zulm ü teaddî ettiğinin kıssasını bir bir ifade eyledi.

Oruç Reis'den bu kıssayı işitince, aklım başımdan gideyazdı. Ümmet-i Muhammed'e bu mertebe zulüm, ne mümkün ola ki cezasız kala...

Oruç Reis'e "Ey birâderim sen yerinde otur. İshak biraderimizle duayla meşgul olun. Hüdâ'nın inayet ve Mustafa sallallahu aleyhi ve sellemin mucizâtı ve evliyânın himmeti ile inşallâhu'r-rahmân seferimiz onun üzerinedir. Bu hizmet bizimdir." dedim.

Hemen on iki pâre tekne donatıp bir mübarek saatte Cezayir'den çıkıp muvafık eyyâm ile Telis limanına geldik.

Telis (Delles, دلس) - Cezayir  |  Google haritasında mevkii

Limanda lenger-endâz olup yatan dört pâre kafir kalitesinin mel'ûnları bizim geldiğimizi duyunca akılları başlarından gidip tekneleri bırakarak kaleye kapanmışlar.

Meğer dememişler,

Kişi nâm ile işler bir işi,
Nâmsız, bir pula değmezmiş kişi!

Hemen o dört kaliteyi alıp, top altından çıkarıp kendi yanımıza götürdük. Şöyle ki bütün topuyla tüfengi ile içlerinden bir hilal bile almadan bırakmışlar idi. Bu dört kafir teknesinin bizim on iki teknemiz kadar kuvveti var idi. Eğer cenk etmek lazım gelse on iki pare İslam teknesine cevap verirlerdi. Kafir-i ebedîlerin kalplerine havf ü haşyet veren Cenâb-ı Rabbü'l-âlemine hamd ü senâlar eyledik.


Ey kafirler, elimizden kande halas olursunuz!

Gazi yoldaşları toplayıp divan eyledim.

Taşra asker döküp kaleyi muhasara edeceğimizi söylediğimde hepsi "Baş üstüne!" dediler. Bin beş yüz miktarı gazi taşra çıkmak için hazırlık ederken sabah oldu.

Bir de baktık ki, Telis burcunun içinden kelime-i tevhid sadâsı ayyuka çıkıp durur. Meğer Tilmisan Beyinin karındaşı oğlu olan ol müfsid, götürmede yenlü kıymette ağır şeylerden alıp, bin adet İspanyol askeri ile beraber, gece kalenin gizli kapısını açıp tabana tâne verip kaçmışlar.

Kalenin içinde Araplardan iki üç yüz kadar müslüman varmış. Beye ve askerlere hizmet ederlermiş. Bakmışlar ki beyleri olacak mürted kafirlerle beraber firar etti; kale kapısını açıp dışarı uğramışlar.

Gelip ahvali arzettiler. Hemen iki bin yiğit gaziyi kuşandırıp, alelacele kafirlerin ardınca gönderdim. Allahın yardımı ile ikinci günü varıp kafirlerin ardından yetiştiler.

Aşk ile "Allahu ekber!" nârâsını çekip kafir-i bîdînlere "Ey kafirler! Nereye gidersiniz? Elimizden canınız kande halas olursunuz?" deyip bir yaylım kurşun alabandası vurdular ki, serçe alayı kesimi gibi zemine sapır sapır döküldüler.

Ondan sonra dalkılıç âteş olup, öyle bir kılıç döşediler ki, tâ "Pala mardiyos sinyor!" deyinceye kadar kırdılar. Üç yüz elli kafir sağ kalıp esir eylediler. Kalanı kılıçtan geçip cehenneme gitti.

Gazilerden dahi yetmiş seksen kadarı şehâdet şerbetin içtiler. Rahmetullâhi aleyhim ecmaîn.


Eğer mürtedlikten vazgeçip

Gaziler esir eyledikleri kafirlerin ellerini ardlarına bağlayıp, koyun gibi önlerine katıp Telis'e geldiler.

Gazilerin istikbaline karşı varıp, "Gazanız mübarek olsun oğullar! Şehadet şerbetini nûş eden karındaşlarımızdan ötürü başlarımız sağ olsun. Cenk hâlidir, elimizden ne gelir. Hüküm Allah'ındır." deyip, hatırlarını adım.

Sonra gazilerle beraber Telis burcuna girdik. Firar eden mürtedin yerinden pek çok eşya çıkarıp aktarma kalitelerin dördünü de kulağına denlü yüklediler. Geri kalanları gazilere yağmaya bıraktım. En az mal alan yiğit bin kuruşluk aldı. Öyle bir tok doyum oldular ki ancak olur.

Telis'e kendi tarafımdan bir zâbit tayin ederek, Cezayir'e doğru gitmek üzere iken, firari mürted Telis Beyi'nden haber aldık. Sahra tarafında Necce denen yerde imiş. Hemen Necce şeyhine bir mektup yazıp gönderdim.

Dedim ki:

"Ol mürtede söyleyesin ki, eğer mürtedlikten vazgeçip, tecdîd-i îman edip, kâfire kul olmaktan tövbe istiğfar kılıp hâlis muhlis mümin olursa biz dahi suçundan geçeriz. Yine evvelki gibi, Allah ve Resul emânı verip gelip yerinde otursun. İnat ve muhalefet ederse, Hakk'ın inayeti ile, elimden hiç bir şekilde kurtulması muhaldir."


Ehlen ve sehlen!

Mektubu gönderdikten sonra mübarek bir saatte on iki pâre tekne kendimizin ve dört pâre dahi kafirlerden aldığımız dört kalite ile cümlesi on altı pâre tekne olmak üzere Telis'ten kalkıp muvafık rüzgar ile selâmet ve ganimetlerle top tüfek atarak şenlik ve şâdımanlık ile ipek sancaklar açarak Cezayir'e dahil olduk.

İslam askeri şâd ve ferhunde, ve a'dâ-yı dîn mahzûn ve ye's ü mâtemde oldular.

Oruç Reis İshak karındaşlarım gelip karşılayıp boyun sarışıp "Gazan mübarek olsun karındaş!" dediler.

Gaziler dahi "Gazanız mübarek ola,beyler!" deyip, hal hatır soruştular.

Belde ehlinin büyüğü küçüğü yalıya dökülüp "Selam olsun ey mücâhitlerin reisi! Ehlen ve sehlen!" deyip dualar kıldılar.

Bundan sonra teknelerimizden çıkıp, konaklarımıza gidip, yeyip içip geçen ahvalleri nakleyledik.

Ganimet eşyaları, teknelerden çıkarıp bedestene yığıp doldurduk. Paya geleni gazilere pay ettik. Gelmeyeni satıp akçesini pay ettik. Gaziler tok doyum oldular.

Bu sırada Necce şeyhine gönderdiğim mektup, şeyhin eline geçmiş. Okuyup mânâsına vâkıf olunca, ol mürtede şöyle demiş:

"Gel şimdi bu mektubun gereğince amel eyle, ol mücahit hak söylemiş. Gerektir ki, tövbe istiğfar edip, varıp evvelki gibi yerine otur."

O zaman, Tilmisan Beyi'nin karındaşı oğlu olan mürted gazaba gelip;

"İspanya Kralı sağ olsun! Benim âhımı onda kor mu sanırsın? Hiç, bir firkateci hırsız, Kral ile başa mı çıksa gerek. Yarın bir ağır donanma ile gelip Cezayir'i alıp beni Cezayir'e oturtması yakındır."

deyip, laf harmanını esip savurmuş.

Şeyh bakmış ki bu herifin kalbinden İslam muhabbeti kalkmış. O zaman, "Neyleyim, kendi ayağınla gelip bizim içimize sığındın. Yoksa senin başını kendi elimle keserdim." diyerek yanından koğmuş. O da, tekrar Telis'e gelip oturmuş.


Her kim eşek, biz semer

Bu bedevî kısmına eskiden beri itimat etmek yoktur.

Dememişler ki "Bu vilayeti fetheden gaziler, senin buraya geldiğini istemezler. Var nereden geldin ise yine yıkıl oraya git."

Halbuki salt kendi başın gelmiş imiş. Yanında fazla askeri yokmuş. Öyle olsa idi, zorla gelip oturdu derlerdi. Amma bedevînin şanındandır, ekseriya "Her kim eşek, biz semer" fikrini kullanırlar.

Hasılı kelam, yine evvelki gibi bu herif, Araplarla yek dil yek cehd olup, Telis'e oturmuş. Başlamış etrafı yakıp yandırmaya.

Bu haberler bize erişince, canımız çok sıkıldı.

Oruç Reis'e, "Eğer muradınız olursa Hakk'ın inayeti ile varıp ol mürtedin başını kırıp vücudunu ortadan kaldırmamız gerektir." deyip tekrar sefer etmek için izin istedim.


Oruç Reis'in sefere çıkması

Oruç Reis'e benim sefer için izin isteyişim ağır geldi. Çünkü Cezayir'de on kale olup beşi şarkta beşi garpta idi. Şarktakilere ben bakardım. Telis kalesi garpta olup Oruç Reis'e ait idi.

"Yok karındaş, Hak Teâlâ kemâlâtını artıra. Bu sefer inşallah himmetinizle nöbet bizimdir. O mel'ûn ile bir hâl yol olmamız muhakkaktır. Hemen siz dua ile meşgul olun." dedi.

Sakın sanma ki, hayın berhurdâr olur,
Akıbet ya boynu vurulur, ya berdâr olur.

Oruç Reis, Telis'e sefer etmek üzere yab yab tedarike başladı. İki yüz çadır hazır eyledi. O zamana kadar işimiz hep teknelerle korsanlık ve gaza idi. Karada ilk ordugâhımız, bu iki yüz çadır oldu.

Oruç Reis, hazırlığını gereği gibi yaptıktan sonra, ulemâyı topladı. İzzet ü ikrâm edip hatırlarını aldıktan sonra şöyle dedi:

"Efendiler, himmet-i Hakk olursa, dualarınız bereketi ile Telis üzerine varmak dileriz. Muradımız ol mürtedi yola getirmektir. Karındaşım Hızır Reis ona nâme gönderdi, "Mürtedlikten vazgeçip, imanını yenilerse, tövbe ve istiğfar ederse ona eman verelim, yine evvelki gibi yerine otursun, hükümetinde olsun", dedi. Ol müfsid ise karındaşıma "İspanya Kralı sağ olsun, Kral'ın devletinde ben öyle firkateci hırsız gidisine baş eğer miyim. Yarın, Kralım Cezayir'i alınca, Cezayir'e otururum", diye dünyada olmadık herzeler yemiş. Karındaşım oradan ayrılıp bu tarafa gelince, o müfsid yine sahradan gelip Araplarla anlaşarak yerine oturmuş. Müslümanlara zulmedip, din düşmanı olan İspanyol keferesine zahire göndermeye başlamış, bunun hakkında Kur'an hükmünce ne buyurursunuz?"


Katli helaldir!

Oruç Reis'in sözü bitince, alimler, "Ey mücahit, onun katli sana helaldir. Bu kötü fitneyi Ümmet-i Muhammed üzerinden def etmenizde büyük sevap vardır. Şüphesiz kılıçlarınız Arş-ı a'lâya asılır. Ona yardımcı olan eşkiyaları dahi cezalandırasın." diye fetva yazıp Oruç Reis'in eline verdiler.

Oruç Reis cümlemizle vedalaşıp bir mübarek saate Cezayir'den çıkıp Telis'e yollandı.

Konarak göçerek Telis'e vardılar. Onların geldiklerini gören ileri gelenler suçlarını bastırmak için o mel'unu bağlayıp Oruç Reis'in huzuruna götürdüler. Hayınlar işte böyle kaltaban olur.

Gelenler, "Ey mücahitlerin reisi!..." diye başlayacak oldular, fakat Oruç Reis hemen işaret edip, onları susturup, zincire vurdurdu. Dualar etmeye başlayan iki yüzlü münafıklar neye uğradıklarını şaşırdılar. Düşünceye daldılar.


Oruç Reis'in hayının boynunu vurdurması

Oruç Reis hepsini önüne dizdi. En başta ol müfsid, ondan sonra sıra ile ötekiler yollu yolunca zincire dizilmişlerdi.

Oruç Reis evvela ona hitab etti, "Ey mel'ûn şimdi kendini nasıl bulursun? Karındaşım sana eman vermişti. Tövbe edersen suçunu bağışlarız demişti. Sen ona cevap verip, İspanya Kralı sayesinde benim öyle firkateci hırsızlara eyvallahım mı var? diye herzeler yemiştin. Elhamdülillah hırsız değiliz, amma senin gibi din düşmanlarına yardım edici mürtedlere hırsızlarız." dedikten sonra, hemen cellât-ı bî-amâna işaret edip kellesini vurdurdu.

Bundan sonra berberîlere döndü, "Ey mel'unlar! Şu katl olan mürted beyiniz önceleri tek başına gelip içinize girdiğinde, "Buranın sahipleri olan gaziler, senin buraya geldiğini istemezler" deyip, şimdi tutup bağlayıp huzuruma getirdiğiniz gibi, o zaman bağlayıp getirmeye kadir değiller miydiniz? Böyle tutup bağlayıp getirmek evvelden gerekli idi." deyip hepsinin kellesini vurdurdu.

Ortalığı dilediği gibi nizâma sokup yeni hâkim tayin etti.

Üç günden sonra gazileri toplayıp divân edip şöyle dedi:

"Oğullar, elhamdülillah Hakk'ın inayeti ile bu hayın mürtedin ve ona uyup yardım eden iki yüzlü münafıkların haklarından geldik. Şimdi sizler bana yâr ü yâver olursanız, katlettiğimiz mürtedin amcası olan Tilmisan Sultanı'na da bir bakalım. Zira onun dahi zulmü haddi aştı. İspanyol keferesine Tilmisan limanından daima gemiler yükletip, kafire zahire gönderirmiş. Benim niyetim o tarafa doğru gitmektir, sizler ne dersiniz?"


Tilmisan'ın alınması

Oruç Reis böyle deyince, gazilerin cümlesi bir ağızdan çağrışıp, "Niyet senindir! Her nereye teveccühün olursa, baş üstüne!" dediler.

Oruç Reis de, "Berhurdâr olun oğullar. Benim de sizden beklediğim budur. Hakk teâla hepinizden razı ve hoşnut ola." dedi

Hazırlık edip, Tilmisan'a doğru gittiler. Konarak göçerek, günlerden bir gün Tilmisan'a vardılar.

Tilmisan'ın etrafından oturanlar, akın akıp gelip Oruç Reis'i karşıladılar, "Hoş geldiniz, safa geldiniz, ey mücahitlerin reisi!" dediler.

Çünkü Tilmisan Sultanı pek zalim olduğundan hepsinin ciğerleri yanık idi. Sıdk ile gelip Oruç Reis'e bağlandılar. Tilmisan Sultanı baktı ki iş fena, hemen bir gece içinde kaybolup gitti. Giderken hapisteki iki karındaşını da salıverdi. Bunların hapsi onun işlerini beğenmemelerinden ötürü imiş. Bu ikisi de Fas'a doğru çekilip gitmişler.

Oruç Reis, topsuz tüfenksiz Tilmisan şehrinin fethi müyesser olduğu için şükürler etti.

Halk gelip Oruç Reis'e biat ettiler. "Çok şükür, o zalimin elinden bizi kurtardın, beldemizi nurlandırdın." deyu Oruç Reis'e dualar eylediler.


Vahran kalesi kafirleri

Bu minval üzere Oruç Reis Tilmisan şehrini zapt u rapta alıp, ol mertebe adalet eyledi ki, ancak o kadar olur... Herkes işinde gücünde, alışında verişinde, yemesinde içmesinde oldu.

Orada Tilmisan'a yakın sahilde bir kale vardı ki adına Vahran derlerdi. Eskiden Müslümanların iken, sonradan İspanyollar hile ile almışlardı.

Vahran (Oran - وهران) - Cezayir  |  Google haritasında mevkii

Yine Tilmisan'a yakın bir şehir ile bir palanga vardı ki adına Kale derlerdi. Çok münbit bir yer idi. Öyle ki o taraftaki beldelerin zahiresi buradan giderdi. Vahran keferesi de zahiresini bundan alırdı.

Oruç Reis Tilmisan'i alınca, Kale'ye haber gönderip, Vahran'a zahire vermelerini men etti.

"Sakın Vahran'a birşey göndermesinler, hiç bir şekilde rızam yoktur. Sonra kendileri bilir." diye haber gönderdi.

Onlar da bu emir mucibince Vahran keferisine birşey vermediler. Vahran keferesi sıkıntıya düştü.


Elli çadır asker bana yeter

Oruç Reis bu arada, "Benim burada iki yüz çadırlık kuvvetim var. Bu bana çoktur. Cezayir yeni açılmış bir memlekettir. Düşmanı içindedir. Ada burcunun kafirleri fırsat gözetirler. Elli çadır asker, inşallah erenlerin himmetiyle bize yeter. Yüz elli çadırı Cezayir'e göndereyim. Ne olur ne olmaz, gafil olmayalım." diye kendi kendine düşünmüş.

Sabah olunca, bütün gazileri huzuruna çağırıp eyitti ki, "Ey gaziler! Bu gece şöyle bir şey düşündüm. Eğer makul ise söyleyin."

Asâkir-i İslâm dahi "Buyurun!" dediler.

Oruç Reis, "Ey oğullar! Şimdi biz burada iki yüz çadırız. Hep olanımız bitenimiz buradadır. Cezayir ise yeni açılmış bir memlekettir. Kim bilir ki ne ola. Uygun ise yüz elli çadır Cezayir'e gitsin ve canı isteyen elli çadır, bin yiğit olmak üzere benimle beraber Tilmisan'da kışlasın. Bakalım baharda Vahran'ı dahi bir hâl yol edebilir miyiz?" dedikte, askerlerin cümlesi çağrışıp, "Senin muradın her ne şekil olursa başımız üzere, biz emrine fermân-berleriz. Baş üstüne." dediler.

Oruç Reis de, "Berhurdâr olun oğullar, benim dahi sizden beklediğim budur. Hakk teâlâ cümlenizden hoşnud u râzı olsun." deyip, dualar eyledi.

Oruç Reis yüz elli çadır askeri Cezayir'e yolladı. Her bir askere yirmi beş altın verip, çadır başına birer yük akçe bağlayıp, pek çok hediyelerle bizim tarafa gönderdi. Bu gaziler selamet ile yanımıza vardılar.