Fasıl 12 - Deli Mehmed Reis

On ikinci fasıl,

Bir mel'ûnun hilesine,
Hayın Tilmisan beyine,
Kâfirlerin Endülüslüleri yaktığına,
Engürüs kralının boğulmasına,
Sultan Süleyman'ın beni çağırmasına ve
Andirya Dorya'nın iddiasına

dairdir.

  • Bir mel'ûnun tedbiri
  • Tartana reisinin anlattıkları
  • Tilmisan hayını Sülûkî
  • Eline kalan yüzünün karası
  • Vur gidi! Tut gidi!
  • Kralın mürd olması
  • Endülüs Müslümanlarını ne edelim?
  • "Hıristiyan olmayanı yakarım!"
  • Donanma Gırnata'da
  • Engürüs Kralı'nın ölüsü
  • Her firavuna bir Musa
  • İslambol'a davet
  • Andirya Dorya'nın iddiası
  • Müslüman esirlerin kandırılması
  • Çaşıtlığa gelen tartana reisi

Kral, bu olanlardan sonra tekrar Cezayir üzerine büyük bir donanma toplamaya başladı.

Azizlerin murdar başına yemin etti ki:

"Cezayir üzerine kendim gideceğim. Ya Barbaroşu'yu ele geçirip etini kebap edip yiyeceğim, yahut canımı vereceğim!"

Bize karşı bu derece diş biler, etimizi yimek dilerdi. Poh yesin mel'ûnlar.

Bir kişinin ki yardımcısı Allah ola,
Var kıyas eyle ki ol ne şah ola!

İspanya Kralı mel'ûn, Cezayir üzerine büyük donanma düzdü. Öyle ki, otuz kırk pâre kadırga hazırladı. Bugün yarın hareket etmek üzere iken Engürüs Kralından mektup geldi.

( ENGÜRÜS KRALI:  Macar kralı II. Layoş )

O zamanda Gazi Sultan Süleyman Hân hazretleri Engürüs üzerine sefere çıkmıştı.

Mektupta Engürüs Kralı, "Sen ki karındaşım İspanya Kralısın. Nâmem sana varınca malumun olsun ki, Gran Senyör yer götürmez asker ile üzerime gelmektedir. Sen dahi dinin hakkı için gelip bana yardım edesin. Din gayreti bu günde belli olur..." diye pek çok yalvarmıştı.


Bir mel'ûnun tedbiri

Bunun üzerine İspanya Kralı büyük mel'ûnları ve köpeklerini topladı. 

Onlara, "Siz ne dersiniz, karındaşımız Engürüs Kralı bizden yardım istiyor. O diyavolo Barbaroşo'nun talihini gördünüz mü? Biz bu hazırlığı onun için düzdük, şimdi iş başka oldu. Şimdi Engürüs Kralı'na yardıma gitmezsek krallar arasında büyük ayıp olur. Hem de dinimize asi olmuş oluruz. Barbaroşo'yu başka zamana alıkoyalım desek, yine gelir buraları harâb eder." diyerek ağlamaya başladı.

Bunun üzerine içlerinden mel'ûnlukta usta bir köpek ileri çıkıp, "Devletlü Kral, bu ahvâl için sakın üzülme. Bu işe bir tedbirim vardır. İznin olursa söyleyeyim." dedi.

Kral, "Söylendi bakalım, ne diyeceksin?" diye izin verince,

( SÖYLENDİ: Söyle şimdi )

"Devletlü Kralım usül odur ki, şimdi sen ihtişamınla kalkıp karadan Engürüs üzerine imdada gidersin. Donanma da denizden gider. Büyük şân olur. Krallar arasında 'İşte yardım olunca İspanya Kralı'nın Engürüs'e ettiği imdat gibi olmalı. Kendi karadan gitti, donanmasını da denizden gönderdi' derler. İki yüzden yardım etmiş olursun. Hem Gran Senyör şimdi seferde bulunuyor. İşe yarar ahval bilir adamları hep onunla beraberdir. Ada araları boştur. Barbaroşo'nun gelip bu bizim bu kostaları yakıp yıktığı gibi bizde ada aralarını yakar yandırırız.

( KOSTA -Lingua Franca- : Sahil, kıyı, coast. )

Barbaroşo'yu dahi dersen onun da başına bir fitne sararız. O da kendi başının çaresine bakar durur. O zaman biz de rahat rahat işimizi görürüz. Gelecek sene ise Barbaroşo Cezayir'den çıkmadan orayı sararız. O zaman Cezayir'i almak hiç bir şey değildir." dedi.

Kral sordu, "Barbaroşo'yu hangi fitne ile meşgul edeceğiz?"

"Tilmisan Beyine bir miktar peşkeş ile bir miktar akçe gönderir, bir de tatlıca muhabbetnâme yazar ona pâye verirsiniz. Mektupta dersiniz ki, 'Sen ki öteden beri, ceddinden sultan oğlu sultan ol da Barbaroşo gibi bir izbanduta vergi ver, bu sana yakışır mı? Şimdi bilesin ki, ben donanma ile Cezayir'e varacağım. Sen karadan ben denizden Barbaroşo'ya bir sağnak edelim. Cezayir'i alınca sana vereyim...' Böyle olunca onlar birbirine düşerler. Biz de rahatlar işimizi görürüz." diye cevap verdi.

Kral mel'ûnu bu sözleri gayet beğendi.

"İyi söyledin!" diyerek, bu tedbirleri almaya başladılar.


Tartana reisinin anlattıkları

Ben ise bir hayli zamandır kafir yakasından bir havâdis işitmemiştim. Bir yürük firkate donatıp, Deli Mehmed Reis'e, "Var, Barselona taraflarında gezin. Sana yirmi gün mühlet, bana bir haber getir!" diyerek fırkateyi gönderdim.

Firkate beşinci günü Barselona önüne vardı. Sabah olunca, Barselona limanından çıkmış yüklü bir Ceneviz tartanası aldı. İçinde otuz beş kişi vardı. Haber çıkmış iken Rabbü'l âlemin ganimet de ihsân etti. Hem gereği gibi haber de aldılar.

Tartananın reisi, İspanya Kralı'nın Engürüs üzerine gideceğini, donanmanın da hazır olup ada arasına doğru gidip orasını yakıp berbâd ve harâb edeceklerini, Tilmisan Beyi'ne haber gönderildiğini, onun da razı olduğunu ve bize âsi olacağını hep söylemiş.

Haber için gönderdiğim firkate, tartana yedekte bağlı olarak yedinci gün şenlik ederek Cezayir'e geldi.

Deli Mehmed Reis aktarmanın reisini alıp huzuruma getirdi. Kafir iğneden ipliğe varıncaya kadar, İspanya Kralı'nın ahvâlini zikr ü beyân eyledi.

Bu haberlere çok memnun oldum. Tartanayı alıp getiren korsan Deli Mehmed Reis'e dualar ettim, sırtını sığayıp "Berhurdâr ol oğlum! Bu mevsimde bana haber, yüz bin ganimetten daha kıymetlidir." dedim.

Tartanadan çıkan ganimetin yarısı bu reise, yarısını da leventlerine verdim. Reise torunlarını dahi zengin edecek mal düştü ve öteki reisler içre makbûl ve mergûb kimse oldu.

Getirdiği otuz beş adet esir kafirin içinde bulunan mahbûblukta emsalsiz bir Ceneviz oğlanını da bu firkate reisine hizmetinde çalışsın diye bağışladım.

Deli Mehmed Reis üç kere elimi ayağımı bûs eyledi. 

Biz de bir zarif cân idik. Reise, "Var oğul, sıhhatler olsun. Sencileyin bahâdır yiğidin her bir kılına onun gibi yüz bin hizmetkâr gerektir." dedim.

( SENCİLEYİN: Senin gibi )

Efendisinden böyle ikram gören yiğit, onun için kendini ateşe atar, cesaretini gevşetmez. Himmetü'r-ricâl, taklaü'l-cibâl bundan olur.

Küffârın niyetini öğrenince, Türk yerlerini kafir donanmasından korumak üzere kırklar aşkına kırk tekne yağlatıp hazır ettim. Bu kırk teknenin yirmisi çektiri idi. Yirmisi de müzegalere, baştarda tekneler idi. Bunlar da çektiriden geri kalmazlardı.

Tekneler, askerini, suyunu, zahiresini, cephanesini tamam gereği gibi alıp, yelkenlerini bağlayıp camadirento eylediler. Yarındası gün kalkıp gideceklerdi.

( YARINDASI GÜN: Ertesi gün )

Amma Gazi Aydın Reis daha önce vefat eylediğinden daha donanmaya kaptan tayin etmemiştim. Herkes benim başbuğ olup sefere çıkacağımı sanırdı.

Sefer gecesi Deli Mehmed Reisi saraya çağırdım. O gece sabah namazına kadar Deli Mehmed Reis'e derya işlerinin gizli sırlarını anlatıp okuttum. Sabah olunca Deli Mehmed Reis'i merhûm Aydın Reis'in yerine kaptan nasb eyleyip serasker kıldım.

O gün kırk pâre tekne kalkıp, "Getir elin Türk yerleri!" deyip çekilip gittiler.


Tilmisan hayını Sülûkî

Tilmisan Beyi Sülûkî, akidesi zaten bozuk olduğundan İspanya Kralı'ndan mektup ve hediyeleri alınca kendi kendine 'Gerçekten de benim Cezayir'e sultan olmam lazımdır. Hem de muhakkak olacağım. Çünkü İspanya Kralında kuvvet çoktur. Hayreddin Paşa onunla başa çıkamaz.' deyip çöl urbanından bir takım haydutları başına topladı. Konak konak Cezayir'e üzerimize doğru gelmeye başladı.

Hazırlıklarımızı güzelce tamamlayıp, bir mübarek saatte Cezayir'den çıktım. 'Kandesin hayın Tilmisan Beyi!' deyip üzerine gittim.

( KANDE: Nerde )

Bu hayın herif bana sığınmış, ben de hıyânet edip bize kılıç çeken babası Abdullah'tan beyliği alıp ona vermiştim. Kendini biraz kuvvetli sanınca bu da hayınlık etti.

Onlar gelir biz gider, günlerden bir gün karşı karşıya geldik.

Savaş uzun sürmedi. Az zamanda bedevilerden kırılan kırıldı. Ötekiler kaçıp gittiler.

Sülûkî küheylan kısrak kuvveti ile varıp bir murâbıt köyüne sığındı. Şeyhlerin murâbıtların ayağına düşüp, 'Allah ve Resûl aşkına olsun, beni efendim Hayreddin Paşa ile barıştırın. İspanya Kralı mel'ûnun hilesine kandım. Bir daha ömrüm oldukça ona kem nazarla bakmayım." diye tövbe istiğfar eyledi.


Eline kalan yüzünün karası

Murâbıtlar gelip Tilmisan Beyi'ni bağışlamamı rica ettiler.

"Ricâ müslüman için olur. Kafire ricâ olmaz. Düşman kafiri ile el birlik edip benim üzerime gelen mel'ûnun cezası ölümdür" karşılığı ile geri çevirdim.

Amma murâbıtlar çok çalışıp ısrar ettiler. Benim de yüzüm yumuşadı. Sonunda Tilmisan Beyi Sülûkî, bize seksen bin altın ayak teri, otuz bin altın gazilere bahşiş ve ordugahın masraflarını vermek şartıyla bağışlandı.

Bunların hepsini getirip tamam teslim ettikten sonra, Tilmisan Beyi'ne huzurumda imanını ve nikahını yeniletip, "Dinlendi mel'ûn, bu sefer murâbıtların hürmetine elimden eman ile kurtuldun. Eğer müslüman oldunsa hoş. Yok müslüman olmayıp yine kafir damarın harekete gelir de böyle işler edersen, kendini yok bil." diye ihtarda bulundum.

( DİNLENDİ: Dinle şimdi )

Şan ve şerefle, ganimet ve selametle Cezayir'e döndük. Tilmisan Beyi hayını tek otursa eline ne girerdi. İşte beş on senelik vergiyi birden verdi. Hem yeniden İslam'a geldi. Eline kalan yüzünün karası oldu.


Vur gidi! Tut gidi!

Deli Mehmed Kaptan kırk pare tekne ile Türk yerlerine doğru gitmişti. Andira boğazına vardığında rüzgar muhalif geldiği için bocalayıp İşkirüz limanına girdi.

İşkirüz (Skyros) - Yunanistan   |   Google haritasında mevkii

Bir de baksalar ki İspanya donanması bu limanda yatıp durur. Türk donanmasının geldiğini görünce kalkan kalkanın oldu.

Amma Deli Mehmed Kaptan limanın ağzını alakoyup bunlara geçit vermedi. Sonra "tevekkeltü alallah" deyip kafirin menhûs donanmasına çattılar. Liman geniş olduğundan kırk pâre Cezayir teknesinin her biri kafire göz açtırmayıp, çatan çatanın olup "Vur gidi! Tut gidi!" otuz beş kafir teknesinin altısı firar edip kurtuldular. Yirmi dokuzunu aldılar. İslam askeri mesrûr oldu. Ol firar eden altı pâre makhûr ve münhezim olarak soluğu Barselona'da aldılar.

Donanmanın bu hali kafir yakasında duyulunca başları aşağı oldu.

İspanya Kralı ise altmış bin asker ile Engürüs Kralı'na yardıma gitmiş idi. O da Gazi Sultan Süleyman Hân hazretlerinden öyle bir kılıç yedi ki, ancak kendi başı ile kaçarak güç ile gelip vilâyetine düştü.


Kralın mürd olması

Donanmasının da mağlûb ve perişan olduğunu öğrenince "Bu cefayı çekmektense ölmek bana can âlemi" kavlince kasâvetinden çatlayıp cehenneme gitti.

Yerine başka bir mel'ûn kral oldu.

İşte "Bir kişinin ki yardımcısı Allah ola, var kıyas eyle ol ne ulu şâh ola!" dedikleri budur. İspanya Kralı sonunda, "Şu Barbaroşo'dan bir intikam alamadım." diyerek kasâvetinden mürd oldu gitti.

Kafirlerin murâdı bizi Tilmisan Beyi ile vuruşturup, işlerini kolayca işlemek idi. Amma ben de donanmamı gönderip onların Türk kıyılarını yakıp yıkmalarını önledim. Kafir donanmasını alıp yaktım. Tilmisan Beyi'nin de çabucak cezasını verdim.

Deli Mehmed Kaptan günlerden bir gün yirmi dokuz pâre çektiri gemisi aktarma olarak şenlik şâdımanlık ederek Cezayir'e geldi. Bir hafta şehir süslenip bayram edildi.

Yüzümü yerlere sürüp, "Yârabbî! Bunlar hep senin lütf u kereminden. Ben bir abd-i âciz kulunum, edip eyleyen sensin. İslam'a nusret ver. Ben kulunu din düşmanı olan kafirlerin yanında hor hakîr eyleme. İslam'ı şereflendir. Kafirlerin kuvveti dünyalıklarına dayanırsa, ben kulun da cümle kâinâtı yokdan vâr eden, Sen Erhamü'r-râhimîne dayanırım." diye dualar eyledim.

Gerek hazinelerin zenginliği, gerek asker ve donanma son derece kuvvet buldu. Sükûnet içinde ibadet ü tâat eylerdik. Gaziler dahi zevk ü safâlarında idiler.


Endülüs Müslümanlarını ne edelim?

Eski İspanya Kralı'nın kasâvetinden cehenneme gitmesinden sonra yerine gelen Kral günlerden bir gün divan topladı.

Bütün vilâyetlerin ruhbanlarını, patriklerini ve keşişlerini katına çağırdı.

"Bizim memleketimizde Endülüs taifesinden müslümanlar var. Acaba bizim onlarla beraber yaşamamızda bir zarar veya fayda var mıdır? Sizler ki din ulularısınız, bana haber verin." diye sordu.

Papazlar, "Devletlü Kral, ömrün uzun olsun. Azizler senden razı olsun. Ölen Kral bu gibi şeyleri asla bize sormazdı. Biz de söylemeye korkardık. Barbaroşo'nun çoğu çoğu hıristiyanlara galip gelmesinin sebebi hep bu Endülüs taifesinin dualarındandır. Çünkü bunlar da diğerleri gibi, Müslümanız derler. Hem de öyledirler. Hıristiyanlara bir zarar olursa onlar sevinirler, biz Müslümanlara bir zarar göstersek bunlar üzülürler. Ellerinden gelse bizlerin kanlarını içerler. İki zıt bir araya gelmez, dedikleri gibi, Adem devrinden beri biz Muhammedîlere düşmanız. Bu adâvet asla aramızdan kalkmaz. Nerde kaldı ki aramızda yaşayalar. Bizim aramızda Mesih kullarından başka kimse olmaya... Devletlü Kral, bu Müslümanların bir adetleri daha vardır ki günde beş kere cemaat olup namaz kılarlar. Bu işleri ise bize çok dokunur... Elhasıl onların bizim vilâyetimizde durduğu büyük hatadır. Hemen Endülüslere tenbih edersin, her kim hıristiyan dinine dönerse ne güzel, dönmeyenleri hem ateşe yakarım, dersin. O zaman dönen döner. Dönmeyeni ateşe atarsın. Senden evvelki ölen kral gibi bu işe ehemmiyet vermez de kendi hallerine bırakırsan, âyinlerimiz hep bozulur. Müslümanlar, Mesih kullarını da kendilerine çevirirler. Nizâm ve intizâm kalmaz. Sonra, bana niçin söylemediniz, demeyesin. Zira bunları söylemek bize vâciptir." cevabını verdiler.


"Hıristiyan olmayanı yakarım!"

Kral, bu mel'ûnların cehennemlik sözlerini duyunca, hemen o saatte emir çıkardı:

"Ne kadar kız ve erkek Endülüs çocuğu varsa ana ve babalarının yanında durmasınlar hep kiliselere taksim olunup İncil öğretilsin. Büyüklere söylensin ki, 'Vay hıristiyan dinine dönmeyenin başına! Kim hıristiyan dinine dönmezse hepsini yakarız.'

Endülüslerin hepsi Gırnata dağında toplanmışlardı. Çünkü kafirlerin ahvâlinden haberdâr idiler. Silahlarını kuşanıp dağa çıkmışlardı.

Kralın bu haberini getiren kafirin burnunu kulağını kestiler, "Lanet olsun sizin dininize ve suratınıza! Biz oğlumuzu uşağımızı vermeyiz. Kendimiz de İslam dini üzerine birimiz kalmayıncaya kadar cenk ederiz. Ölenimiz şehid, öldürenimiz gazidir. Kralın olacak mel'ûna böyle söyle!" dediler.

Elçi gelip Krala ahvâli ifâde edip kesik burnu ile kulağını gösterdi. Mel'ûn Kral hiddete gelip, "Cümlesini kırın" diye emir verdi.

Hemen o saatte otuz kırk bin atlı ve yaya kafir gidip Endülüslere karşı çıktılar.

Allah'ın izni ile Endülüsler gâlib geldi. Kafirlerin yarısından fazlasını kılıçtan geçirip târumâr ettiler. Çünkü Endülüslerin olduğu Gırnata dağı çok sarp bir yer idi.


Donanma Gırnata'da

Endülüs yiğitlerinden beş on şahbâz yiğit aşağı yalı kenarına inip, orada bir balıkçı barkosunu basıp almışlar. İçine girip yelken edip Cezayir'e geldiler. Bu olanları bana anlattılar.

Verdikleri habere çok sevindim. "Gazanız mübarek olsun." dedim.

Hemen otuz altı pâre çektiriye Deli Mehmed Kaptan'ı tayin edip Gırnata'ya gönderdim.

Gemiler Gırnata dağı altına yanaşıp Endülüsleri alıp doldurup Cezayir'e getirdiler. Bu şekilde Cezayir'e getirdiğimiz Endülüslerin sayısı seksen bini buldu. Bunlar gazilere hizmet edip bağ bahçe yetiştirerek vilâyeti mâmûr eylediler.


Engürüs Kralı'nın ölüsü

O zamanda saâdetlü Pâdişah-ı rûy-i zemîn ve halîfe-i Resûl-i Rabbü'l-âlemîn, ol Gâzi Sultan Süleyman bin Selim Hân hazretleri, inâyet-i Hüdâ ve mu'cizât-ı Mustafa (sallalahu aleyhi ve sellem) ile Engürüs Kralına gâlib oldu.

Kâfirler onun kılıcından kurtulmayıp kırıldıklarında, Engürüs Kralı kendisini kurtarmak sevdasıyla at boynuna düşüp kaçarken Gümüş ırmağı denen nehre düşüp boğuldu. Ardından koğup giden gazi askerler bunu gördüler. Gelip şevketlü mehâbetlü Sultan Süleyman hazretlerine bildirdiler.

Ol dahi emr eyledi, "Varın, Kral'ın ölüsünü çıkarın. Alıp Belgrad'a götürüp orada ecdâd-ı nâ-pâkinin yanına defn edesiz!"

Bunun üzerine Belgrad'a götürüp ecdâd-ı nâ-pâklerinin yanına gömdüler.

Amma bu hareket krallar arasında çok makbule geçti. "Gran Senyör gibi şanı yüce ve kahhâr bir padişahın, Engürüs Kralı'nın ölüsünü nehirden çıkartıp, Belgrad'a ecdâdı yanına defnettirmesi büyük ululuktur!" dediler.

O zamandan beri kafirler, padişah efendilerimize hürmet eder "Gran Senyör" diye tâzimde bulunurlar.

Onlar kafir iken böyle ederlerse, Ümmet-i Muhammed'den olan müslüman karındaşlarımıza beş vakitte Padişah hazretlerine dua eylemek farz olur. Allah onların gölgesini bir an üzerimizden eksik eylemeye, âmin.


Her firavuna bir Musa

Sultan Süleyman hazretleri ihtişamla gelip Âsitâne-i Saâdet'e girip, taht-ı hümâyunlarında karar eylediler.

Amma günlerden bir gün mübarek kalplerine şöyle geldi:

"Şu İspanyol Kralı dedikleri mel'ûn bu kadar uzak yerden Engürüs için altmış bin kafir ile imdada geldi. Hele Allah'a şükür, altmış bin kafirden biri kurtulmayıp kendi bile salt başına kaçarak gitti. Amma Allah Teâlâ'dan isterim ki şu kafire de Engürüs gibi bir mişvâr göstereydik!"

Bir gün vezirlerine İspanya Kralı'nın ahvâlini anıp, "İspanya semtlerini bilir ve derya işlerinde tedbir sahibi bir adamımız olaydı!" dedi.

Bunun üzerine vezirler, "Şevketlü hünkârımız, her Firavun'a bir Musa dedikleri gibi İspanya yakasının da kazâ-yı âsümânisi ol mücahitler reisi Cezayir-i Arab vâlisi Gazi Hayreddîn Paşa lalanızdır. Öyle ki şevketlü Padişahımızın saâdetlü günlerinde, İspanya memleketine kan ağlatmaktadır. Barbaroşo geliyor! diye çocuklarını onunla sustururlar. Bundan önceki İspanya Kralı'nın cehennneme gidişine sebeb de Hayreddin Paşa kulunuzdur. Kral 'şu hıristiyan düşmanı diyavolodan bir intikam alamadım' diye diye, kasâvetinden ölmüştür." demişler.

Hülâsa bizim kefere ile ve âsi Araplarla olan gazavâtlarımızı anlatmışlar ve, "Arapların her biri bir boy olup, hutbe ve sikkeyi kendi adlarına ederlerdi. Mücahit Hayreddin Paşa lalanız, ol şakîlerin başlarını kırıp şevketlü Padişahımız üzerine kat-ı sikke ve kıraat-ı hutbe eyletmiştir. Her vechile hizmete kullanılacak kulunuzdur. Takva ve dindarlıkta defalarca kerâmeti zahir olmuş veli bir zattır. Muradınız olan hizmetin adamıdır." diyerek o derece bizi medh eylemişler ki ancak olur.

Gazi Sultan Süleyman Hân, son derece ferahlar edip bize dualar eylemiş.


İslambol'a davet

Bundan sonra Sultan Süleyman Hân kendi mübarek eliyle bize bir hatt-ı hümâyûn yazdı. Hil'at-ı fâhire ile birlikte, Sinan Ağa ile Cezayir'e gönderdi.

Uygun rüzgar ile Sinan Ağa yirmi yedinci gün Cezayir'e geldi.

Tâzim ve tekrîm ile karşılatıp, divan kurup huzuruma kabul eyledim. Kendisine hürmeten ayağa kalkıp karşıladım. "Hoş geldiniz, safa geldiniz!" diye izzet ve ikrâm eyleyip, hal hatır sordum. Sonra şerbetler kahveler içildi.

Galaba divan oldu. Bütün ulemâ, hâs ü âm ve askerler huzurunda Sultan Süleyman hazretlerinden gelen hatt-ı hümâyûn hürmetle açılıp okundu.

Buyurmuşlar ki:

"Emirler emiri, kudret ve ihtişam sahibi nizâm-ı âlem Cezayir-i Arab beylerbeyisi lalam Hayreddin Paşa... Selamdan sonra... Şöyle bilesin ki, eğer inâyet-i Rabbâni olursa murâd-ı şâhânem İspanya Kralı mel'ûna bir güşmâr vermektir. İmdi sen mücahit kulum ol tarafların ahvâlini bilmekle, emr-i şerîfimi alınca, acele olarak südde-i saâdetime gelip hâk-i pâyime yüz süresin. Zira bu mühim işte bana lazım kulumsun. Yerine bir bahadır arslanı halife bırakasın. Ol gazi Ocak benim şeref-i iftiharımdır."

Hatt-ı hümâyûn kıraat olunup da Padişah efendimizin emr-i şerîfleri mâlûm olunca, "Baş üstüne! Madem ki şevketlü Hünkarım ben kulunu istemiş, fermân efendimin!" dedim.

Yab yab tedarik düzmeye başladım. Sinan Ağa'ya had ve kıyastan fazla ikram eyleyip uğurladık.


Andirya Dorya'nın iddiası

İspanya'nın eski kralı ölüp de yenisi gelince Andirya Dorya'yı aradı. Cezayir'de esir olduğunu haber alınca elçiler gönderip büyük kurtuluş akçası verip istedi.

Andirya Dorya ile beraber pek çok kafiri de akça ile salıverdim. Bir sene içinde yedi sekiz bin kafir baha ile azad oldu.

Zira artık evvelki gibi esirleri tutmazdım. Çünkü hem bu kadar esirin zaptı çaparis idi, hem de rüyada böyle yapmaklığım tenbih olunmuştu.

Andirya Dorya Cezayir'den kurtulup İspanya yakasına gelince onu yine Ceneral eylediler.

Kral'ın önünde büyük iddiada bulundu:

"Devletlü Kral, ben orada iken Gran Senyör'den Kapıcıbaşı gelip, Barbaroşo'yu istemiş idi. Şimdi Barbaroşo Âsitâne'ye gitmek üzeredir. Lakin ben kulun yirmi otuz tekne ile varır Muton Kuron önünde yolunu keser beklerim. Azizlerin himmeti ile elime geçerse, hiç aman vermeksizin alıp huzura getiririm. Zira ben Barbaroşo'nun sakalın saydım, onun halinde bir şey yoktur. Onun bana ettiği eziyetleri hep burnundan getireceğim."

Muton Koron (Methoni - Koroni) - Yunanistan   |   Google haritasında mevkii

Andirya Dorya, Kral'ın ve öteki kafirlerin yanında lâf ü güzâf harmanını savurup, evvelkinden ziyâde iddialar eyledi.

Gerek İspanya Kralı ve gerek büyük kafirler, "Andirya Dorya'nın sözü yerindedir. Zira Barbaroşo'dan canı yanmıştır. Eğer eline geçirirse, belki dişiyle etini yese gazabı teskin olmaz. Meşhur meseldir, merkebin canı yandıkta atı geçer." dediler.

Andirya Dorya ise, "Devletlü Kral, Barbaroşo'nun Âsitâne'ye gitmemesi için bir tedbirim var. Eğer isterseniz edelim. Zira anladığıma göre Gran Senyör'ün Barbaroşo'yu İstanbul'a davet etmekten maksadı muhakkak onu Ceneral etmektir. Eğer Ceneral olursa bizlere zahmet verir. Çünkü derya işlerini gereği gibi bilir. Ayrıca bu bizim İspanya kostalarını kendi evi gibi bilir. Ağır donanma ile bu semtlere gelmek Barbaroşo'ya göre, bir şey değildir. Zira kumanda sahibi diyavolodur. Hemen erkenden ilacını görelim." dedi.

Kral, "Peki, bunun ilacı nedir, söyle bakalım!"

"Bunun ilacı şudur ki, bir yirmi otuz pâre çektiri yağlar hazır ederiz. Efrenç Kralı'na da haber gönderirsiniz. O dahi, beş on pâre çektiri ile bizlere yardıma geliyor diye bir haber çıkarırsınız. Ondan sonra Barbaroşo'nun ettiği gibi köhne Müslüman esirlerinden yirmi otuz esire azatlık verip Cezayir'e gönderirsiniz. Barbaroşo'nun âdetidir. Kafir yakası ahvâlinde ne var ne yok, diye suâl eder. Esirler de bu tarafta işittiklerini söyler; 'İspanya Kralı büyük donanma topluyor, mutlaka muradı Cezayir'e gelmektir' derler. O dahi kendi esirlerinin cevabıdır diye inanır, kendi başının kaygusuna düşüp Âsitâne'ye gitmekten vazgeçer. Yine de kulağımız kirişte olur. Eğer Barbaroşo esirlerin sözüne itimad etmeyip İslambol'a gider ise donanmamız hazırdır. Varır Muton Kuron önünde beklerim. Deniz hâlidir, belki diyavolo Barbaroşo'ya rast gelmeyip de elimden kurtulur, yoksa rast gelirsem azizlerin himmeti ile hiç bir şekilde kurtulamaz."

Andirya Dorya böyle deyip esti savurdu. Hepsi Andirya Dorya'nın bu tedbirini beğenip tahsîn eylediler.


Müslüman esirlerin kandırılması

Ertesi sabah Andirya Dorya çektirilere kalafat verip hazırlığa başladı. Kafirlere de tenbih etti, onlara, "Kral bu sene Cezayir üzerine büyük donanma tedarikindedir. Sanmam ki kişinin ettiği yanına kalır! Barbaroşo'nun dahi hıristiyanlara ettiği işler hep burnundan gelse gerek!" diye söylemelerini öğretti.

Ol sefih kafirler de müslüman esirlerin yanında böyle söyleyip zavallı dertmend esirleri maskaralığa aldılar. Onun istediğinden fazla söyleyip zevklenirlerdi.

Müslümanlar ise kalplerinden, "Yâ Rabbe'l-âlemîn! Din düşmanı kafirlerin re'y ü tedbîrlerini tersyüz eyle." diye dualar edip, kasavet çekerlerdi.

Bir zaman sonra otuz beş pâre kadırgayı yağlayıp hazır eylediler.

O zaman da, "Efrenc Kralı'ndan gelecek gemiler vardır. Onlar da bizimle beraber gelip yardım eyleyecekler." diye konuşur oldular.

İşte İspanya yakasında davul böyle çalınırdı.

Bundan sonra Müslüman esirlerden yirmi otuz kadar köhne, iş yapamazını seçip, bizim yaptığımız gibi bir Fransız tartanasının içine koyup Cezayir'e gönderdiler.

Tartananın reisine de, "Sen açmazdan göz kulak ol, Barbaroşo ne iş üzerinde olursa gel bize haber eyle." diye tenbih ettiler.


Çaşıtlığa gelen tartana reisi

Tartana Cezayir'e varıp esirleri getirdi. Bu zavallıların selamete çıkmalarına pek çok sevindim. İhtiyaçlarını düzüp harçlık verdim.

Bunlara "Kafir yakasında ne var, ne yok?" diye sorunca, esirler de ahvâli görüp işittikleri gibi anlattılar, "İspanya Kralı büyük hazırlıklar üzerindedir. Biz orada iken otuz beş kadırga yağlayıp hazır eylediler. Efrenc Kralından da daha gelecek gemileri bekliyorlardı. Muhakkak Cezayir üstüne gelecekler. Hemen Allah teala sana yardım ihsân eylesin." diyerek hem ağlayıp hem dua ettiler.

Hâli gereği gibi öğrenince ortalığı çekip çevirip nizâma koydum. Kafir esirleri öyle çalıştırdım ki, "Hay o esirler sağlıkla bu haberi getirmeyelerdi. Doğru mudur, yalan mıdır? Bak şu çektiğimiz meşakkate!" deyip ağlarlardı.

Hendekler metrisler kazdırdım. Öyle ki, çaşıtlığa gelen tartananın reisi açmazdan bu tedbirlerime bakıp, akıl ve ferâsetimi beğenir, "Hakikaten İspanyolların senden feryâd ettikleri kadar varmışsın!" der imiş.

Bundan sonra tartana kalkıp İspanya yakasına vardı. Bizim tedarik ve tedbirlerimizi anlattı. "Çok tedbir sahibi diyavolodur!" diye bizi methetti.

Andirya Dorya'nın yine tapası atar gibi oldu amma nişlesin.

Biz ise müdâfaa için her çâreye baş vurup bütün aletleri hazır edip bekledik. Allah'a tevekkül edip durduk.